11 Mayıs 2008 Pazar

Bir Kadının Güncesi - Casper_m

Rüzgarda kapatmayı unuttuğum pencereler gibi çarpıyor kelimeler kafamın içinde. Halimse, İstanbul'un yüzüme yansıması gibi.. Onun gibi her telden, içiçe, yitik ama hala görünür keskinlikte.. Şiirlerimi sayfa sayfa koparıp gemi yapmaya karar verdim. Mısraların hepsi sana ait zaten ama ya gemiler?

Merak etme gemilerden önce ulaşacak sana ait olan ne varsa. Hayallerimden mi konuşalım? Hayır bu iyi fikir değil. Onlarda günden güne seyrekleşiyorlar, tıpkı saçların gibi...Biraz daha bükülüyorlar. Onları yazsam, hepsi italik olurdu.. Gülme, valla öyle olurdu şekilce.

Birazdan, kentin kalabalığına karışacağım. Vitrinlere bakarken, onca renk arasında sevdiğim rengi arayacak yine gözlerim. Hani bir sürü fotoğrafa bakarız ama illa sevdiğimize dikkat kesildiklerimiz vardır, işte onun gibi şeyler dolduracak geri kalan günümü. Bir de biten parfümümün yenisini alacağım. Evet, O eşsiz, aziz, yüce Önderin doğum yılı ile aynı olan kokuyu kullanıyorum; 1881..

Sonra mı? Evime döneceğim ve mevsimden yana dertli tarafım çıkacak ortaya. Kar yağmıyor diye sızlanacağım.Senin bana verdiğin cam küreyi sallayıp, o masallardakine benzeyen şirin evin üstüne yağan yapay karları izleyeceğim bir müddet..

Duyuyor musun? Hayır tabi ki duymuyorsun!.. Bill Douglas'ın Sweet Dancer'ı yükseliyor odanın içinde. Seninle ortak yapımımız olan tabloya bakıyorum.

Renkleri ne de güzel kullanmışız!..Sorumsuzca, özgürce..Fırça dansçı olmuş, gezindiği her yerde ayak izleri var..Elimde mi? Hayır fırça yok..Kadeh var içinde martini danseden. Havaya kaldırıyorum şimdi onu, tabloya, sana, hayata, bana...

Hayata kaldırmışken aklıma geldi de, bir ara hayatıma anlam yüklüyordum ama yarıda kalıyordu. Her defasında errorle mücadele edip durdum. Hani bir tişörtüm vardı anımsadın mı? İstanbul loading.. diye. İşte onun gibi..

Bazen insan kendini trafik lambasındaki sarı ışık gibi hissediyor. Varolduğu belli fakat işlevselliği yok. Bir çok şeyin tadı kekremsi ya da noksan. Çerçevesiz resim, resimsiz duvar, duvarsız çivi misali...

Tamam, tamam..Avaz avaz susuyorum valla. Kötümser miyim? Hiçte değil. Arada ruhhalime ters rüzgarlar esiyor, kötümser bir etek başıma geçiyor..Gözlerim görmüyor. Öyle bir karanlık hali işte..

Diyorum ki, yaptığım her şey sıfırsa, bir tek rakam yetecek günün birinde hepsinin başına. O an tüm sıfırların paha biçilemez bir anlamı, önemi ve yeri olacak. O gün hangi gün? Hangi ben olacağım bilemiyorum..

Yoo..tabii ki kendimi seviyorum. Ben yalnızca yapmak istediklerimden demvuruyorum bilirsin.. Ya sen ne yapıyorsun şimdi? Hala evinin arkasındaki o salıncak duruyor mu? Hoşlanırdım ondan biliyorsun..Senden daha çok hoşlanırdım o ayrı tabii..

Ben yazmaya doyamam ama şimdilik biraz doymuş gibi yapayım. Sayfa da biraz dinlenmiş olur böylece.Elimi kalemden çekip, hamurun içine bırakacağım az sonra. En sevdiğin kurabiyeler için. Hımm..vanilyanın kokusunu alıyorum şimdiden...

Gökçe Gerçek

Hiç yorum yok: