29 Ekim 2008 Çarşamba

C U M H U R İ Y E T B A Y R A M I M I Z K U T L U O LS U N


C U M H U R İ Y E T B A Y R A M I M I Z K U T L U O LS U N






İSTİKLAL MARŞIMIZ











Taa Orta Asya' lardan gelip Anadolu' yu YURT edinmiştik.

Bize çok görenler oldu.

Geldiler akın akın toplanarak Avustralya' dan, Yeni Zelanda' dan, Hindistan' dan, Sudan' dan, İngiltere' den, Fransa' dan,

İtalya' dan, Yunanistan' dan.

Dediler " ANADOLU ' yu size yar etmeyiz."

Dünyanın birçok yerinde bunu başarmışlardı. Zanettiler ki TÜRK'te boyun eğer.


Hesapları tutmadı , Mustafa KEMAL karşılarındaydı.

O Mustafa KEMAL ki emperyalist işgacileri kovmakla kalmadı; " Padişahımız ol, Halifemiz ol "diyenlere sırt çevirdi,

ham hayaller peşinde koşmadı.



"Siz " dedi "Ey Türk Ulusu"; "insanca yaşamayı hak ediyorsunuz."

"Siz" dedi "kul değilsiniz, ümmet değilsiniz", "siz tek tek bir birey, topluca özgür ve bağımsız Türk Ulususunuz"

"sizin de" dedi "uygarca yönetilmeye hakkınız var"

"o halde gelin bunun adını koyalım"

"Bu idarenin adı CUMHURİYET’ tir" dedi.

"O da ne ki !" diyenlere meclis kürsüsünden "ADAM OLMAKTIR , ADAM" yanıtını verdi.

O bize TAM BAĞIMSIZ bir ülke bırakmıştı, başımız dikti, kimsenin bize boyun eğdiremeyeceğini biliyorduk, göğsümüzü kabartarak yürüyorduk.

Yine yürüyeceğiz.

Bu günlerdeki tablo içimizi karartmasın.

O en zor koşullarda nasıl başarılı olmuşsa, biz de aynısını elbet başaracağız.

Birgün yine TAM BAĞIMSIZ olacağız.

Çünkü biz O ' nun çocukları, torunlarıyız.

fft15_mf124685

O Cumhuriyeti bize emanet etti. Biz de ne pahasına olursa olsun koruyacağımıza söz verdik.

İnsan olmayı O' ndan öğrendik.

İnsan olan sözünü tutar.

İnsan olmakla, Cumhuriyetimizle, Mustafa KEMAL' imizle öğünüyoruz.

Sözümüz sözdür.

Şimdi bizler, sonra gelecek nesiller Cumhuriyete sahip çıkacak, koruyup kollayacak ve dünya durdukça yaşatacağız.

85 koca yıl geçmiş.

Yaşayanlar, çocuklarımız, torunlarımız, onların çocukları torunları daha nice 85 inci yılları kutlayacaklar.

Cumhuriyetimizin 85 inci yılı tüm Ulusumuza kutlu olsun.

NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE.


cumhuriyetBalo02_(950_x_723)

EY TÜRK GENÇLİĞİ









Birinci vazifen, Türk istiklalini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir.

Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegane temeli budur. Bu temel, senin, en kıymetli hazinendir.

İstikbalde dahi, seni, bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dahili ve harici, bedhahların olacaktır.

Bir gün, istiklal ve Cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için,

içinde bulunacağın vaziyetin imkan ve şeraitini düşünmeyeceksin! Bu imkan ve şerait,

çok namüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklal ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar,

bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile

aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve

memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.

Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde

iktidara sahip olanlar gaflet ve dalalet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri

şahsi menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakru zaruret içinde

harap ve bitap düşmüş olabilir.

Ey Türk istikbalinin evladı! İşte, bu ahval ve şerait icinde dahi, vazifen, Türk istiklal ve

Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur.

Mustafa Kemal ATATÜRK
Cumhuriyet Fazilettir

Bu iki sözcüğe, cumhuriyet bayramlarında Atatürk fotoğraflı panolarda veya askeri tatbikat adlarında rastlarız.

Gazi bu sözü, 14 Ekim 1925'te İzmir Kız Öğretmen Okulu'nu ziyareti sırasında söylemiştir.

"Sultanlık korku ve tehdide dayalı bir idaredir. Oysa cumhuriyet fazilettir."

Atatürk'e cumhuriyet ile fazilet arasında bir bağ bulunduğu konusunda ilham veren, Montesquieu'dür.

Kemal Paşa, 1923'te cumhuriyet ve yeni anayasa hazırlıkları sırasında okuduğu İsmail Hakkı Babanzade'nin kitabı "Hukuk-i Esasiyye" ("Anayasa Hukuku") kitabında, bu Fransız düşünürün görüşleriyle karşılaşmış ve ilgilenmişti. (Bkz: Gürbüz Tüfekçi, "Atatürk'ün Okuduğu Kitaplar", T. İş Bankası Yayınları, 1983)

Kitabın 115. sayfasında şöyle yazıyordu:

"Montesquieu'nün hükümet şekillerine ilişkin olarak ortaya koyduğu kural şudur:

Kavimler başlangıçta bir tek kişinin gücüne bağlıydılar, ki buna 'despotizm' denir.

Daha sonraları ise yalnız kendi yaptıkları yasaya uyarlar, ki buna 'cumhuriyet' denir."

Gazi, bu cümlelerin yanını işaretledikten 119. sayfada rastladığı bir cümlenin altını çizmiş ve yanına çarpı konmuştur. O cümle şudur:

"Cumhuriyet ve demokrasileri yaşatan genel kural, siyasal fazilettir."

Halen Çankaya Köşkü kütüphanesinde 620 kayıt numarasıyla korunan bu kitabın, Atatürk'ün düşünce dünyasında olduğu kadar, Türkiye'de hâlâ süren anayasa tartışmalarında da etkili olduğu kanısındayım.

Kitaba Gazi'nin düştüğü notlar, altını çizdiği satırlar, onun cumhuriyeti neden bir fazilet rejimi olarak gördüğünün de kanıtıdır.

119. sayfada altı çizilen bir satırda şu teşhis yazılı:

"Bir devletin baştaki yöneticilerinin çoğu namussuz olsun da, aşağı tabakada bulunanlar iyi adam olsunlar; bu güçtür."

Aynı kitabın 25. sayfasında şu notun altı çizilmiştir:

"Anayasa, hukuk kuramlarına bütünüyle uyabilmek için bir ulusal meclisten çıkmış olmalıdır."

Bu paragrafın yanında Gazi'nin el yazısıyla yapılmış bir hesap vardır:

"1923-1789=134"

Gazi, kitabı okurken Türkiye'de devrimin ne kadar geciktiğini hesaplamıştır:

134 yıl...

Fransız Devrimi'nden bu yana Türkiye'nin kaybı, neredeyse 1.5 asırdır.



Cumhuriyetin kuruluş felsefesi

"Anayasa Hukuku" kitabındaki bazı satırlar, cumhuriyetin kuruluş felsefesine ilişkin olarak bugüne de ışık tutuyor.

Örneğin 189. sayfada Norveç'te kadınların erkeklerle eşit oy hakkına sahip oldukları, İngiltere'nin de bu konuda yoğun çalışmalar yaptığı yazılıdır.

Türkiye, bu konuda İngiltere'den de erken davranacaktır.

172. sayfada "insanların kendi cinsleriyle topluca yaşamaktan başka çareleri olmadığı" belirtilmiştir.

Gazi bu satırların yanını kalın çizgilerle işaretlemiştir.

Aynı paragrafta şu da yazılıdır:

"Zorba hükümetler, ne şekilde olursa olsunlar, payidar olamaz, ayakta kalamazlar. Özgür bir ülkede ise yasalara uymak koşuluyla hükümetin buyruklarını eleştirmek de kınamak da caizdir."

Gazi'nin altını çizdiklerinden biri de şudur:

"Özgürlük sınırları ne kadar geniş tutulursa, hükümet o ölçüde sağlam olur." (Sayfa 109)



'En kuvvetli zamanımız'

Gazi tam da bu kitapları okuduğu dönemde, 1923'ün eylül ayında arkadaşlarını odasına çağırdı ve cebinden çıkardığı bir notu okudu:

"Fransız Cumhuriyeti bölünmez bir bütündür."

Arkadaşlarına "Bunu dün akşam Fransız ihtilal tarihini gözden geçirirken not etmiştim" dedi.

"Cumhuriyet sözcüğünün bizde karşılığı ne olmalı?" diye sordu.

Kendisi Fransızca sözlüğe bakmış ve "cumhuriyet" kelimesinin "Halka ait olan şey" diye tercüme edildiğini görmüştü.

O sıralar yakın dostlarından bir komisyona, anayasa değişikliği için hazırlık yaptırıyordu.

Amaç, Anayasa'nın ilk maddesine "cumhuriyet" yazdırmaktı.

Ama en yakınları bile bunu erken buluyorlardı.

O buluşmada Yunus Nadi, "Bunu en kuvvetli zamanımızda yapmalıyız" deyince Gazi kalemini masaya vurdu ve dedi ki:

"En kuvvetli zamanımız bugündür!"



Cumhuriyete ihanet

Cumhuriyetin 84. yıldönümünü, bir savaş iklimi içinde, dört bir yandan kuşatılmışlık duygusuyla ve yurdu savunma refleksiyle bayraklar yükselterek kutlarken bir şeyi unutmamalıyız:

Evet, 134 yıl geciktik; ama arayı hızla kapattık.

Despotik zorba hükümetlerin ayakta kalamayacağını görüp, hükümetin buyruklarının da eleştirilebileceği, özgür bir ülke, namuslu yöneticiler elinde faziletli bir cumhuriyet için atağa kalktık.

Hemcinslerimizle birlikte yaşayacağımız, "halka ait" bir nizam kurmaya çabaladık.

Hükümetin daha da sağlam olması için özgürlük sınırlarını hepten genişletmeye çalıştık.

Anayasa'nın girişine bütün farklılıklarımıza rağmen "bölünmez bir bütün" olduğumuzu yazdık.

Bugün bölünme korkusuyla cumhuriyetin kazanımlarından vazgeçmek, özgürlüklerin önünü kesmek, despotizme gitmek, en başta cumhuriyete ihanettir.

Kendimize ve ulusun bir arada yaşama iradesine güvenmeliyiz.

En zayıf olduğumuzu sandığımız an, belki de en kuvvetli zamanımızdır.

Yeter ki, cumhuriyetin kurucu felsefesinden ve ona yön veren ideallerden kopmayalım.

Hiç yorum yok: